Bedenin iktidarını ele
geçiren, zihnin gelişimine engel olan tembellik, çıkar ve korkaklık hormonu
uyguladığı baskıyla beynin çalışmasını sağlayacak olan bu iyi huylu hücreleri,
tümör olarak tanıtmaktadır. Bedenimizdeki iktidarı ele geçiren virüsler, cezaevine
koyamadıklarına iyi huylu; hapsedebildiklerine de kötü huylu tümör ismini
takmaktadır. Belirli dönemlerde virüslerin özgürlükçü ve demokrat damarları atmaya
başlayıp, vicdanlarında küllenmiş insanlık ateşi tutuşmaya başlarsa linçe
uğratılan kötüler her an iyi ve masum hale gelebiliyor.
Masumiyetin anahtar
sözcükleri doktorlarımızın her zaman kullandığı vazgeçilmez argümanlarıdır. O dönemle bugün çok farklıdır. Ortam ve
şartlar böyle hareket etmemizi gerektiriyordu. Halkımız böyle istiyordu.
Hatalarımızla, günahlarımızla buradayız,
söylemleri temize çıkmanın teraneleri olmadı mı? Medya ve toplum bu
çerçevede bu ani dönüşüme ayak uydurmada dünyayı hayrete düşürecek derecede
hızlı davranmaktadır. Tersi durumlarda da aynı beceriyi sergilediği de
görülmemiş değildir.
Eeee! Olan oldu kalan
sağlarla mı devam edelim? Hiçbir şey olmamış gibi mi davranmalıyız. O dönemlerin
devlet aklı; bilimin yol ve yöntemlerini hiçe sayacak kadar başına buyruk mu olmalıydı.
Bu tarz yaklaşımların günümüzdeki yönetimler tarafından da taklit ve takip
edildiğinin, geçmişten hiç de ders çıkarılmadığını yaşayarak görmüyor muyuz?
Geride kalanlar için
altta kalanın canı çıksın mı, demeliyiz. Yoksa zamanın her şeyi silip süpüren
masum kollarına mı sevk etmek gerekir. Genelde yapılanda budur sanırım. İlaç
olarak hesaplaşmadan ziyade sürece yaymak, unutmak ve unutturmak kemikleşmiş
bir yöntem olarak devletin ve toplumun benliğine işlenmiştir.
Her dönemin beklenti ve
çıkar ilişkileri o döneme damgasını vurmuştur. Ortak akıl adı verilen ve sadece
belli bir grubun işine yarayan akıl dışı uygulamalar bir süre sonra tarih süzgecinden
de geçince ne kadar da yersiz ve mantık dışı olduğu kabul edilmektedir. Masum
kalmanın kendini masum göstermenin söylemleri de hep aynı kalmıştır.
Hesap sorma ve hesap
verme anlayışı maalesef gelişmemiş ve gelişmekte olan akıl ve mantık
denkleminden uzaklaşmış toplumlarda karşılık bulamamıştır. Oysa o gücün kendi ellerinde olduğunun
farkında olmalarına yönelik temel birtakım değerlere sahip olmaları yeterlidir.
Aklın ve mantığın kutsal değerler karşısında canavar gibi gösterilmesi, biat
etmemenin ve bunu sorgulamanın vereceği soğukluk yanında yalnızlaşmayı ve çıkar
odağından uzaklaşmayı sağlayacağı bilinmekteydi. Bunu göze alabilecek bireyler
her zaman linçe maruz kalmaya mahkûm olmadı mı?
Toplum düzenimiz
içerisinde de akla ve mantığa dayalı hareket etme alışkanlığı yeterince yaygın
değildir. Akıl ve mantık her ne kadar bin yıllardır bilim adı altında gelişim
gösterse de toplumsal karşılığı her zaman geri planda kalmıştır. Mantığın
bilimle desteklenmiş hali azınlık bir grubun tekelindeymiş gibi
algılanmaktadır. Bunlar da toplum içerisinde, onlardan kopuk olarak görülmekte
böylece sahip oldukları bilgi ve birikim halk içinde karşılık bulmamaktadır.
Günümüz dünyasında hele
de teknoloji ve internet aracılığıyla bu tekel kırılmaya müsait bir noktaya
gelmiştir. Buna rağmen akıl ve mantığın sabır ve şükür karşısındaki amansız
mücadelesi hezimetle sonuçlanmaya devam etmektedir. Böylece anormal durumlar
sürece yayılarak normalleşmektedir. Mantığın vazgeçilmez temel ilkeleri bir
anda pamuk gibi oluverir. Olaylar, kişiler değişse kabullenme mefhumu, sabırla
desteklenerek mantığın karşısına set oluşturmaktadır. Bu işin asıl tamamlayıcı
da zamandır. Olay ve olguyu zamana yayarak sabır ve şükür sarmaşığını mantığın
etrafını sarmasını onu kımıldayamaz hale getirmesinin yolunu açmaktır.
Bazen çok şey
kazandırdığını zannettiğimiz yanlış olan birçok olay ve olgunun aslında
toplumun aklı ve mantık yolunda erken ve doğru karar alabilmesinin önünü tıkadığını
görmekteyiz. Dünya ölçeğinde sayıları az olan çıkar grupları şirket adı altında
akıl ve bilimi kullanarak geniş kitleleri asıl güç olarak gördüğü kapitalizmin
eliyle soyut değerlere biat ettirerek aslolan bir arada mutlu ve sömürüsüz
yaşamaktan uzaklaştırmaktadır. Oysa zaman mefhumu sabretmekten ziyade
araştırmanın, incelemenin, sorgulamanın ve buna göre karar vermenin adımlarına
hizmet etmelidir. Aksi durumda hiçbir şey yapmadan beklemek, zamana bırakmak,
sabretmek çözüm adına vakit kaybından başka bir şey değildir.
Gün gelir tekrar
kazanacağım diye düşünürsün ama nafile, iş işten geçmiştir. Gözlerin açık değildir artık. Doğru
duymuyorsun sesleri. Dilin damağın kurumuştur, tütünsüz uykusuz kalmışsındır.
Sürüde olmanın kolaylığına kapılmışsındır artık. Zihnin parlak yüzü paslanmaya başlamıştır. Her
şey normal gelse de dönüşüyorsun bir zombiye. Düşüncelerin kalabalığın arasında
kayboluyor. Çevrendeki herkes ayak
sürüyor, gözler pörtlek, omuzlar düşük. İlkelerin yok artık, prensipler alaşağı olmuş.
Sürüden birisin sen de… Farkında olmadan kolluyorsun ısıracağın birilerini.
MESUT
AKÇA

0 Yorumlar