DOĞRU TERCİH
FASIL-3
Hayatımız
seçimlerimizden ibarettir, derler. Normal şartlarda bunun karşılığını sıkça
görüyor, yaşıyoruz. Bazı kısa öyküler vardır, bizi dürtüp de irkilmemizi
sağlayan cinsten. Okuyacağınız hikâyeciğin de günümüzdeki insan profilini bir
nebze olsun yansıttığını düşünüyorum.
“Büyük
bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış, kendi yolunu çizmek üzere ustadan
ayrılmak istemiş. Ressam öğrencisine son bir dersi daha olduğunu söyleyip
yaptığı bir resmi şehrin en kalabalık meydanına asmasını söylemiş. Yanına da
kırmızı bir kalem bırakmasını, halktan da beğenmedikleri yerlere çarpı
koymalarını söyleyen bir yazı astırmış. Aradan birkaç gün geçmiş. Tabloya
bakmaya giden genç ressam, resmin neredeyse tamamının çarpılar içinde olduğunu
görmüş. Üzüntüyle ustasına koşmuş.
Usta yeni bir resmi şehrin en kalabalık meydanına tekrar bırakmasını istemiş. Bu defa yanına çeşitli renklerde boyayla fırçalar
koymasını, bir de insanlardan beğenmedikleri yerleri fırçayla düzeltmesini söyleyen
bir yazı astırmış. Öğrenci birkaç gün sonra bakmış ki resmine hiç kimse
dokunmamış. Sevinçle ustasına koşmuş. Usta ressam şöyle demiş:
-İlkinde insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız olabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi senin resmini karaladı. İkincisinde onlardan yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi.”
Binlerce
yıllık tarihsel süreç içerisinde insan ilişkileri bağlamında doğanın müdahil
olamayacağı birçok olay ve olgu yaşanmıştır. Bunların önemli bir kısmı
araştırmalarla desteklenerek kayıt altına alınmıştır. Zihinsel gelişim
alanındaki tecrübeler göz önüne alındığında türümüzün bu birikimiyle birlikte her
alanda daha doğru, gerçekçi ve nitelikli bir ölçme ve değerlendirme kapasitesine
sahip olması gerekirdi. İşte olan ve olması gereken çatışmasında binlerce
yıllık tecrübeye rağmen insanın gelişimindeki ilerleme pek de iç açıcı
değildir.
Ölçme ve
değerlendirme süreci tüm canlıların yaşamla iç içe sürdürdüğü sistemin adıdır.
Hemen her canlı türü kendi sistematiği içinde bu süreçleri yaşar. Ağaçlar hava
şartlarına göre çiçeğini açarken, bazı hayvanlar kış uykusuna yatar. Doğa kendi
dengesi içerisinde değerlendirmesini yaparak döngüsünü tamamlar. Bazı sıra dışı
durumlar olsa da genel anlamda doğal süreç işler.
Canlılar
içerisinde en zeki varlık olarak nitelendirilen biz insanlar için ölçme ve
değerlendirme yapısalının doğadan çok daha farklı boyutlarda ele alınması
gerekir. Her şeyin içinde artık düşünme, çıkarımlarda bulunma, akabinde de
tecrübe boyutu devreye girmektedir. Alışkanlıklarla birlikte bilgi aktarımının
da sağlanmasıyla yeni yaşamsal süreçler ortaya çıkmıştır. Nüfus artışıyla
beraber doğanın dengesi de bozulmaya başlamıştır. Kaynakların azalması,
insanların toplu yaşamak zorunda kalması beraberinde birtakım kuralların
oluşmasını zorunlu kılmıştır. Bundan sonra Dünyamız; insan ve diğer bütün
şeyler arasındaki denge üzerine inşa edilmeye, şekillenmeye başladı.
Bir olayı veya olguyu doğru değerlendirebilmek bilgi ve tecrübe kullanılarak yapılır. Aksi durumlarda hikâyedeki durumlarla sıkça karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır. Önemli bir husus da vereceğimiz her türlü kararda neyin, ne oranda etkisi olacağının hesabını yapabilmektir. Buradan hareketle doğru bir ölçme ve değerlendirme için merkeze almamız gereken temel ilkelerin adını koymamız şarttır.
İnsan
bilgisi, tecrübeleri ve ilkeleri doğrultusunda birtakım değerlendirmelerde
bulunduğu varsayılır. Önemli nokta ise asıl bunların ne oranda kapsayıcı, adil
ve adaletli olduğudur. Bilimin yanında kapsayıcı evrensel değerlerden
uzaklaşıldığı sürece objektif bir ölçme ve değerlendirme de söz konusu
olmayacağı düşünülebilir. Bu çerçevede nasıl ki akli melekelerinin yerinde
olmadığı düşünülen bireylerin değerlendirmeleri dikkate alınmıyorsa yeterli
bilgi ve donanıma sahip olmadığı düşünülen bireyler için de belirlenmiş
alanlarda bu yol izlenebilir. Bireylerin hâkim olmadığı alanlarda hüküm
vermesinin veya tercihte bulunarak tüm toplumu etkileyecek kararlarda yetkili
olabilmesi ne oranda doğrudur.
Gündelik hayatımızda "doğru tercih" sözcüklerini duyduğumuzda aklımıza hemen çocuklarımıza, öğrencilerimize gece gündüz bıkıp usanmadan anlattığımız; ekmekten, sudan ayırt etmediğimiz iyi bir lise, iyi bir üniversite geliyor. Doğru seçimler için doğru çalışma yapma uğruna nice paralar aktardığımız, kurslara gönderdiğimiz, özel dersler aldırdığımız, uykusuz geceler geçirdiğimiz şeylerin hepsi iyi bir geleceği olsun diyedir.
Doğru
tercihler için doğru adımlar atmayı, işimize geldiği oranda nasıl da
kazıyoruz beynimize. Verdiğimiz tüm emekler gözümüzün önünden film şeridi gibi
geçiveriyor. Bu hassasiyeti, duyarlılığı sadece kendi hayatımıza ve çocuğumuza
özel olarak gösterdiğimizin farkında mıyız? Bizim dışımızdakiler için de
inşallah olur, temennisinden öteye geçmediğimizi söylesem yanılmış olmam sanırım. Her
türlü sınavı başarıyla verdikten sonraki aşama ise seçenekler arasında en
iyisini belirlemektir. Burada yapılacak hata veya eksik değerlendirme tüm
geleceğimizi şekillendirecektir.
Kurtuluşu çekirdek aile ölçeğinde düşündüğümüz sürece toplumsal kalkınma hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. İlkesiz, bilinçsiz, plansız, mutsuz bir toplumda, geleceğe umutlu bakan nesiller de yetiştirilemez. Böylece her vatandaş hayatı boyunca eğitim, sağlık, ekonomi ve güvenlik kaygılarıyla yaşamak zorunda kalacaktır.
İşte yediden yetmişe hayatımızı ilgilendiren tüm
alanları göz önüne aldığımızda, ülkemizi temelden etkileyecek kararları alan
devlet yöneticileri ve seçimle gelecek politikacılar için de doğru tercihlerde
bulunmak çok daha önemlidir. Şahsımız özelinde çocuklarımız için iyi bir lise ve üniversite seçme
adına çırpındığımız oranda ülkemizin geleceği için çaba sarf edilseydi çocuklarımızın geleceğine dair
kaygılarımız çoktan bitmiş olacaktı.
Özellikle devlet
yönetiminde, tüm toplumu etkileyecek kararların alındığı meclislerde ne oranda
liyakatin esas alındığı sorgulanabilir. Finans sektöründe uzman birinin Milli
Eğitime bakan olması, inşaat mühendisinin Sağlık Bakan Yardımcısı olması, Posta
Müdürünün Tenis Federasyonu Başkanı yapılması, bir belediyenin Şehir
Tiyatroları Genel Müdürlüğü’ne bir zabıta müdürünün seçilmesi, Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) Ulusal Ağ ve Bilgi Merkezi
(ULAKBİM) Müdür Yardımcılığı’na, Hayvanat Bahçesi Müdürünün seçilmesi, atanması
veya tercih edilmesi gibi nice durumların varlığı neyle açıklanabilir?
Yanılgılarımızla gurur duyma
anlayışını nereye koyacağımızı şaşırdığımız nice anlar olmuştur. Hani bazı
durumlar vardır; kelimeler kifayetsiz kalır dediğimiz türden. Bu durumlar
karşısında da üç nokta koymaktan başka bir yol bulamıyorum. Kişi bilmediğinden,
cahilliğinden, okumadığından, açlığından, hastalığından, işsizliğinden,
fakirliğinden, ezildiğinden, soyulduğundan, sövüldüğünden gurur duyarcasına
mutluluk naraları atarak kendilerini bu hale getirenleri hunharca
alkışlayabiliyor. Doğru bilgi ise asla yanıltmaz; temel sorun, bildiğimizin
yanlış veya eksik olduğunu düşünmüyor olmamızdır.
Objektif olmayı merkeze almak yeterli midir? Peki,
bilgi ve tecrübeyle beslenmeyen bireylerin tarafsız olması, doğru
değerlendirmeler yapması, mantıklı olması kadar tutarlı olması mümkün müdür? Belki de hangi konuda seçim yapılacaksa önce o alanla ilgili temel esasların
belirlenmesinde fayda vardır. Çünkü verilecek hizmetin niteliği tüm kesimler
için memnun edici olmalıdır. Birey olarak bilinçli veya bilinçsizce yapılan
yanlış ve eksik değerlendirmeler neticesinde yaptığımız tercihler belki bizi
belki de bizim dışımızda nicelerini etkileyecek boyutlara ulaşacaktır. Maalesef
temel sorunlarımızın başında da bunun sorumluluğunu üzerimizde tam olarak hissetmiyor olmamızdır. Bir köşeye çekilip olan bitenleri izleyip serzenişlerde
bulunmayı daha çok seviyoruz.
Yaptığımız her tercihin gündelik hayata yansımasıyla geleceğimiz
şekillenmektedir. Bu işimiz, eşimiz, okulumuz, ideolojimiz, inancımız,
partimiz, sendikamız, umutlarımız, hayallerimiz, çocuklarımıza dair hemen her
şey bugünkü tutumlarımızı inşa eden fikir dünyamızdan çıkmaktadır.
İşte ölçme ve değerlendirme becerisi başkalarının ne dediğinden ziyade
senin neyi ne kadar düşünüp de değerlendirebildiğinle alakalıdır. Aksi durumda
başkalarının aklını, fikrini, ruhunu, duygularını beyninde taşıyan fikir
hamalından başka bir şey değilsindir.
0 Yorumlar