Dilimizde iyiye, güzele dair hangi sözcükler varsa bunları bir araya getirmenin adı ne olur derseniz; tanıyanlar için eğitimci, yazar, şair, filozof, dost, yoldaş, devrimci Şükrü BİLGİÇ akla gelir.
İyi ki tnımışım, dediğim nadir insanlardan biri olduğunu anlatmak; benim için keyifli olduğu kadar zor da. O; kadındır, erkektir, gençtir, yaşlıdır, çocuktur. Takvim yaşına aldanmayın sakın; bir bakmışsınız üç, bir bakmışsınız on üç, bir de otuz üç oluverir. Her yaştan gülücüğü barındırır gül yüzünde.
Dur durak bilmez. Yazar sanırsınız önce, gidersiniz evine marangozdur, çıkarsınız bahçeye bahçıvandır. Öğretmen dersiniz yetmez; işçidir, köylüdür, emekçidir. İlk gördüğünüzde emekli olmuş, huysuz ihtiyarın teki de diyebilirsiniz. O, bildiğiniz topraktır aslında. Her tohuma can verebilecek kadar bereket barındırır bağrında. Çiçeğe dönüşür bir anda arı gördüğünde. Börtü böcek için ağaçtır, ormandır. Kuşlar için gökyüzü oluverir. Buluttur, güneştir, yıldızıdır gece karanlığının. Yedi düvelin yetmiş yedi köşesindedir her an. Kendi tabiriyle “Yaşamaya Sevdalı”dır.
Duygu dünyamızda Şükrü Bilgiç’i özlemenin bir anlamı olsa da yarattığın boşluğu doldurabilmenin bir karşılığı yoktur. Onu tanımakla, yazdıklarını okumakla bir nebze olsun değişimin tohumları yeşermeye başlar zihninizde. Kim olduğunuzun ne olduğunuzun nasıl düşündüğünüzün önemi yoktur yanında. Her türlü dokunacaktır yaranıza. Her şey tanışmakla başlasa da onunla uzun saatler geçirmenin keyfine doyamazsın… İşte o zaman yüreğinde yeşeren tohum, fidan olmuştur. Hele ki günlerin, ayların, yılların muhabbetini yaşamışsan Koca Çınar’la; artık gözünde bir turna olmuşsundur.
Şükrü Hoca’yı tanıyınca kopman imkânsızdır; samimiyet ağına düşmüşsündür bir kere. Ayrılmak istemezsin sarmalından. Artık tutunacağın sağlam bir dalım var, diye düşünür; sımsıkı sarılmak istersin kollarına. Ruhunun her sancısında aramaya başlarsın gölgesini. Hatırına gelmesiyle düşer ateşin bir anda. Değme ormana taş çıkaracağını hissedersin varlığında. Bir süre sonra yaprak açar, meyve vermeye başlar kurumuş dalların. Dönüşüverir kapkara hayatın gökkuşağına. Var olmayı, yaşamayı, hayatın keşmekeşliğini gülümseyerek tadarsın onun gülüşünde.
Seni tanıdıysa bir kere, not defterinde izin vardır muhakkak. Sana da yer açmıştır zihninin bir köşesinde. Çıkmazlarımızın, sessiz, çığlıksız anlarında bir bakmışsın çalar telefonun. Böyle zamanlar çokça yaşamışımdır. O an için güvercin hafifliğiyle ürperir, ardından özgürlüğe uçtuğunu hissedersin ruhunun.
Bir bakarsın yol olmakla kalmamış yoldaş olup yürür yanımızda. Yolların uzun ve engebeli olmasını önemsemezsin artık. Işığı gösterir zifiri karanlıkta kapalı olsa da gözlerin. Hayatın keşmekeşinden sıyrılırsın, daha güzel bakarsın onunla dünyaya. Ruhu, ruhun olur; gözleri gözlerin. Duygu ve fikir hazinesinden dağıttıkça naifliğini sezersin yüreğinde.
Öfke, zayıflık göremezsin onda, her birini minik esprilerin arkasına saklamıştır. Hıncı düzenedir, esaretedir, yobazlığa, karanlık düşünceleredir. İyiliğe, güzelliğe ve insanlığadır yorgunluğu. Aman vermez yine de miskinliğe. Küsmez, küstürmez kimseyi hayata.
İç dünyamızın feryadını derinlerden kim duyabilir ki artık. Ya hayatımıza anlam katmanın, yol yordam öğretmenin adımını kim atacak. Her an onu aramanın; bulamamanın sızısı nasıl da derinden yakıyor yüreğimizi. Benliğimizin girdaplarında çırpınırken uzattığı elinden tutmak mümkün mü şimdi?
Kelimeler, cümleler, paragraflar en güzel duyguları yansıtmanın özlemini yaşamıyor mu sanırsınız onun kaleminden. Daha gidecek çok yolumuzun olmasını bilmenin hüznüyle zincirliyorum özlemin gözyaşlarını. Ağlamak belki de en keyifli karşılığıdır ona duyulan hasretin.
Dur durak bilmeden meydan okumayı bilmiştir zamana. Her zulümde deprem yaşasa da yüreği, uçmaya hazır barış güvercinleri hep vardır koynunda. Saçının, sakalının ve gür bıyıklarının aklaşmış her telinde taşıdı yaşamına dair ne varsa. Kimi masal, kimi öykü, kimi şiir, kimi roman oldu. Yetmeyince sözcükler resim oldu duvarlara.
Sen gittikten sonra öksüz kalsa da sözcükler, senin için her zaman kurulacak nice cümlemiz olacaktır Sevgili Hocam. Kumu karılmayan odamız kireç tutmasa da; yazımız, baharımız çiçeklense de; çocuk sesleri sarsa da dört yanı; bir yanımız hep sonbahar kalacaktır.
0 Yorumlar