İşte eğitim öğretim süreci içinde
göz ardı ettiğimiz şey belki de fırsat eşitliğidir. Ulusal ve bölgesel eğitim
politikalarının yürütülmesinde herkesin aynı müfredata, aynı okulda, aynı
sınıfta, aynı programa tabii olmasının fırsat eşitliği olarak nitelendirilmesi de
saflıktan ibarettir.
Eğitime dair yapılan
planlamalarda bireysel farklılıklar göz önünde bulundurulması sistemin bir
gereğidir. Eğitimi merkeze alan yönetimlerin gelişmişlik düzeyi, bireyin ve toplumun mutluluk oranıyla at başı ilerlemektedir. Bir
ülkedeki eğitim modeli ne zaman ki evrensel boyutları kapsayacak oranda evrilirse;
tutarlılığı ve kapsayıcılığı da o oranda genişleyecektir. O sistemde yetişen
bireyler kendini gerçekleştirme adına bilim, sanat, iletişim ve teknoloji
alanlarında öne çıkmaktadır. Bireysel algı, ilgi ve yeteneklerin bu sistemde
ortaya çıkarmak her zaman daha kolaydır.
Biliyoruz ki yüzyıllardır
edinilen tecrübeyle birlikte, bilimsel veriler dikkate alınmadıkça problemlerin çözümü
de olanaksızlaşıyor. Mevcut eğitim programlarımızda da yaş odaklı sınıflama baz
alınmaktadır. Özellikle temel eğitimde, öğrencinin kişisel bilgi ve becerisi ne olursa olsun,
aynı sınıfla sonuna kadar gideceği gerçeğidir. Bu sistemle yürütülen eğitim hiçbir
dönemde istenilen başarıya ulaşamayacaktır. Kişilerin ilgi, yetenek ve kapasiteleri
doğrultusunda sınıflamaya gidilmedikçe ortaya yarım yamalak yetişmiş, ne
yapacağını bilmeyen, yeteneğinden bihaber nesiller yetişmektedir. Doktorun
herkese aynı reçeteyi uygulamasından farksız olarak yürütülen bu sistemde
tedavi hiçbir zaman tam gerçekleşmez. Aynı sınıfa doldurulmuş farklı
hastalıkları olan bireylere aynı tedaviyi uygulamak ne kadar yanlışsa iyileşen
bireyleri aynı yerde tutmak da o kadar yanlıştır.
Sistem mantığı bu girdaptan
kendini kurtarmak için çocukları ötekileştirildiği mantığını algı olarak veli,
öğretmen ve öğrenci gözünde yaygınlaştırmıştır. Asıl sorun bu gerçeklerle
yüzleşmekten korkulmasıdır. Eğitim camiası ve paydaşları sistemin neye ihtiyacı olduğunu bilse de bunu dile getirmekten, getirse de dikkate alınmayacağına inanmıştır. Öğrenilmiş çaresizliğe kapılmış olan camia yürütülen algı operasyonuna kendini inandırmıştır. Çocukların
ötekileştirileceği korkusu temel alınarak yürütülen sistem maalesef tedaviye katkı sunmamıştır. Ki bu algı da yerinde
bir tespit değildir. Buradan hareketle doğru olan ve olması gereken pedagojik
yöntem, ötekileştirilme mantığının altında ezilmektedir.
Çocuk psikolojisini devreye
alarak tüm öğrencileri öğrenip öğrenmediği, ilgi ve yetenekleri ortakmış gibi birlikle devam ettirilmesi ne oranda doğrudur? Öğretmenin
mucize yaratabileceğine olan inanç o kadar yaygın ki veliler, uçmayı öğretemeyen
öğretmenden hesap sorar boyuta gelmiştir. Sistem içerisinde yalnızlaştırılan öğretmen, günü kurtarmanın yolunu aramaya başlamıştır. Eğitimciler olarak yapısal bağlamda
eğitim sistemindeki çoğu sorunu yama yaparak kapatma alışkanlığıyla hareket
ettikçe vicdanımızı rahatlatıp temize çıktığımızı düşünüyoruz.
Karma düzende yapılan eğitim öğretim süreci yeterli derecede verimli olmamaktadır. Güçlü taraflar daha da iyi hale getirmektense zayıf yönlerin de diğeri kadar iyi olması hedeflenmektedir. Ortaklaştırma çabası neticesinde öğretmenler aynı sınıf içerisinde koşmaya çalışanı durdurmak; emekleyeni ise koşturmaya çalışmak gibi bir ikilemde kalmaktadır. İkisini aynı anda yapmasını beklemek mucize yaratmakla eş değerdir. Tüm öğrencileri akademik düzeyde yetiştirmeye odaklanıldığı maalesef görmezden geldiğimiz bir tutumdur. Her ne kadar bunu kabullenmek istemesek de veli, idareci ve öğretmenlerin başarı beklentisi sınav sonuç odaklıdır. Bu durum devam ettiği sürece bizler de öğretmencilik oynamayı sürdüreceğiz.
Eğitim öğretim boyutu öğretmen enerjisinin verimli
kullanılmasıyla birlikte anlam kazanacaktır. Sınıf içerisinde ağırlık verilecek
boyut belirlenirken öğrencilerin temel ihtiyaç analizi yapılarak
yürütülmelidir. Temel eğitimde enerjinin büyük bölümü öğrencileri disipline
etme çalışmalarına ayrılması akademik başarısı yüksek olan öğrencilerin rekabet
şansını düşürmektedir. Özellikle disiplin konusunda etkili bir yaptırımın
olmaması ortaokul ve lise sürecini de olumsuz etkilemektedir.
Ders araç gereçler konusunda da
ciddi eşitsizlikler söz konusudur. Sosyo-ekonomik düzeyi yerinde olanlar bu
açığı rahatlıkla kapatabilirken düşük olanlar sadece devletin verdiğiyle
yetinmek zorundadır. Okullara gönderilen mevcut kitaplarla özellikle sınavına
yeterince hazırlanmak mümkün değildir. Özel okullar öğrencilerini yardımcı
kaynaklarla desteklerken aynı sınava girecek olan devlet okullarındaki
öğrencilerin imkânları yetersiz kalmaktadır.
Uygulanması gereken yönetmelikler
noktasında özel okullar daha esnek davranabilirken, devlet okullarında bu durum
söz konusu değildir. Maalesef ülkemizdeki sınavlara hazırlık ciddi bir
sektör yaratmıştır. Bu durumda devlet okullarındaki çoğu öğrenci maddi
imkânsızlıklardan ve kurumsal yasaklardan dolayı bu imkânlara ulaşmamaktadır.
Devlet okullarında buna dair korku iklimi de yaratılmıştır. Öğretmenlere yöneltilen şikâyetler neticesinde ek kaynak ihtiyacı her zaman gör ardı edilmek
zorunda kalınmaktadır.
Birçok resmi ve özel kurs, okul olsun seviye sınıf uygulaması yaparken
devlet okullarında buna izin verilmemektedir. İdrak ve başarı düzeyi arasında
ciddi farklılıklar bulunan öğrencilerin aynı sınıf ortamında bulunmasının
başarıyı azalttığı görülmektedir. Maalesef seviye farklılıkları her yaş
grubunda vardır. Bu durum çocukları dezavantajlı olarak gösterildiği anlamına
gelmemektedir. Fakat ülkemizdeki algı tamamen farklıdır.
Kişilerde öğrenme düzeyi ve hızı çeşitli etkenlerle birlikte
farklılaşmaktadır. Maalesef ilerlemek isteyenleri frenleyen bir sistemimiz vardır. Oysa
benzer seviyelerde olan çocuklarda yapılacak planlama ve programlama daha
kalıcı ve etkili bir öğrenme sağlayacaktır. Bunun tersi uygulandığı için
istenilen ilerleme sağlanamamaktadır. Hepsinin bir arada olması her iki grup için
de dezavantajdır. Buna belki eşitlik diyebiliriz ancak adil olmadığını da belirtmek gerekiyor.
Eğitimde fırsat eşitliği konusu yıllardır sorgulanan bu konuda yüzlerce makale yayınlanan bir alandır. Ülkemizde bu konuda hem üniversiteler hem sendikalar hem de eğitimle ilgilenen diğer sivil toplum kuruluşları tarafından tespitler ve değerlendirmeler yapılmıştır. Önemli olan belirlenen bu eşitsizlikler karşısında ne tür önlemler alındığıdır. Günümüzde hala temel ihtiyaçlar bağlamında yetersizlikler bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse: okullarda tuvalet kâğıdı olmaması, fotokopi kâğıdı eksikliği, hizmetli eksikliği vs.
Bu yüzyılda eğitim öğretime dair
her türlü sorunun çözümü mevcuttur. Buna dair nice bilimsel araştırma ve
inceleme yazısı kaleme alınmıştır. Bu konuda sahada yetişmiş nice
öğretmenlerimiz de vardır. Teknoloji ve bilimin tüm verileri kullanılarak
geleceğimizi şekillendirecek olan çocuklarımız için gerekli olan tek şey bu
konuda samimi olup olmadığımızdır. Eğitim her şeyin üstünde bir anlayışla
yönetilmelidir. Bunun feneri ise bilimdir.
Sonuç itibariyle bozuk düzende çarkların düzgün çalışmasını beklemek bizleri çok da ileriye taşımadı ve taşımayacaktır. Eğitim bilimleri ve çocuk pedagojisi bağlamında bilimsel yol yöntemlerle evrensel boyutta gelişime dair radikal kararlar alınmadığı müddetçe bir tas suyun içinde çırpınıp okyanusa açılacağımızın hayaliyle yaşarız.

0 Yorumlar