Manzara; Hayaller ve Gerçekler
Eğitim uyutmak değil uyandırmaktır. Sıradanlıktan kurtarmaktır. Bir bireyi
olduğu düzeyden daha iyi bir konuma ulaştırma çabasıdır. Yüzlerce tanımdan biri
de Bernard
Shaw’un güzel bir benzetmeyle yaptığı tanımdır: “Eğitim,
meyvenin kendisi değil, bilgi ağacından meyve toplamaya yarayan bir
merdivendir.” Devletimizin sorumluluk alanı içerisinde yer alan eğitim, öncelikli ve
hassas bir alan olma özelliğini uzun zaman önce kaybetti. Bu durum
siyasetçiler, yöneticiler, vatandaşlar, veliler, öğrenciler bir yana en üzücü
tarafı ise artık öğretmenler için de geçerli hale geldi. Hemen herkesin çok
kolay ve rahat oynayabileceği, günü kurtaracak politikaların uygulanabildiği
bir yapıya büründü. Nereden nereye geldiğimizin en bariz örneğini kalkınma
hamlesini eğitilmesi en sona bırakılan, önemsenmeyen, hatta imkânsıza yakın
olarak görülen köylerden başlatan, günümüz eğitim programlarının çok daha
ilerisinde verim elde edilmiş olan Köy Enstitüleri’nin ideolojik saplantılarla
kapatılmasının ardından eğitim alanında ciddi bir ilerleme sağlanamamıştır.
Bernard Shaw’un bahsettiği merdiven, meyve toplamaktan ziyade meyve taşlamanın
aracı haline geldi.
Genel bir çerçeve çizdiğimizde mezun ettiğimiz öğrencilerimize; İngilizce
öğretemedik, Matematik öğretemedik, Fen öğretemedik, Türkçeyi dahi öğretemedik.
Bunun yanında güzel konuşmayı, ahlaklı biri olmayı, saygı duymayı, sevgiyi,
dürüstlüğü, empati kurmayı, doğruları söylemeyi, öfkemizi kontrol etmeyi, barış
içinde yaşamayı, uzlaşma kültürünü, birlikte yaşamayı, çevreye, doğaya,
hayvanlara duyarlı olmayı öğretemedik. Onları okumaktan, araştırmaktan,
sormaktan, sorgulamaktan, hatta düşünebilmekten uzaklaştırdık. Öğretemediğimiz
tüm bunları nereden öğreniyoruz peki; sosyal medyada neleri takip ettiğimizden
tutun da televizyonlarda yayınlanan ve en çok izlenen programlara kadar pek çok
veri var elimizde. Kurduğumuz cümlelerin içinde sevgiye, barışa ve hoş görüye
ne kadar yer veriyoruz? Cezaevlerindeki suç ve suçlu sayısı ve niteliğinin
boyutları, okunan kitap sayıları, uluslararası sınavlardaki sıralamalar;
toplumsal çürümenin boyutları hakkında bize bilgi vermektedir.
Öğretemediklerimiz için çeşitli alternatifler türemeye başladı. Farklı
arayışlar resmi ve gayrı resmi oluşumların önünü açtı. Özel okullar, kurs
merkezleri, dershaneler, özel üniversiteler birbiri ardına mantar gibi çoğaldı.
Bununla birlikte merdiven altı olarak tabir edilen tarikat ve cemaat odaklı
dernek, vakıf adı altında, denetimden yoksun veya sözde denetlenen, eğitimler
verilmektedir. Yeni model olarak yansıtılan Türkiye Yüzyılının vizyon modeli bu
yapıların önüne geçebilecek mi? Son dönemlerde yapılan tüm müfredat ve
modellerin bu oluşumları güçlendirdiğini görebiliriz. Sağlıkta olduğu gibi
eğitim alanında da hastalığı teşhis etmek önemlidir. Tespit doğru yapılmazsa
veya hastalıklar görmezden gelinirse uygulanan tedavinin hiçbir faydası
olmayacaktır. Şuan eğitimde yapılanlarla hastanelerin acil servislerinde yapılanlarla
aynı doğrultudadır. Kısa vadeli ağrı kesicilerle bedenimiz, ruhumuz, zihnimiz
sadece uyuşturuluyor.
Doğru teşhis için referans aldığımız şeyleri yeniden gözden geçirmemiz
gerekiyor. Kutsiyet yüklediğimiz çoğu değeri bilimin önüne duvar yapılarak tedaviye
kalkışılıyor. Oysa bilimin kavramsal karşılığı buna değer verenlerin kimlerle
yol alıp almayacağını net olarak ortaya koymuştur. Amerika’yı yeniden
keşfetmeye gerek olmadığı gibi bu benzeşim okul ve onun paydaşları için de
geçerlidir. Eğitim kurumlarının da kuruluş mantalitesine uygun olarak ilke ve
prensipleri doğrultusunda kimlerle, hangi yapılanmalarla yan yana durup
durmayacağı netleşmeli. Kendi sosyolojik gerçekliğimiz süreç içerisinde bir
çatışma yaratsa da bilimin prensiplerinde asla taviz verilmemelidir.
Ülkemizdeki popülist yaklaşımlar neticesinde çeşitli oluşumlarla ek protokoller
yapılarak bilimsel eğitim tırpanlanmaktadır. Bilim; çatışmalara, saptırmalara
kurban edilip her seferinde Amerika’yı yeniden keşfetme yoluna gidiliyor.
Böylece eğitimde gerilemenin önü alınamayıp her seferinde yeni, yepyeni
modellemelerle karşılaşıyoruz.
Bir toplumu eğitmek için kısa aralıklarla yapılan köklü değişimler görüldü
ki fayda sağlamıyor. Ünlü filozof Sokrates’in sorularla bir aşamaya geldiği
yöntemi az da olsa kendimize uygulayalım. Bir önceki müfredatta neler yoktu?
Neyi beceremedik? Hayatımızda bu kadar hızlı değişen neler oldu? O dönemde bizi
uçuracağı söylenerek yapılan değişiklikler ne oranda hayata geçirildi?
Aksamaların kaynağı müfredat mıydı, yoksa başka nedenler mi? O dönemin
uzmanlarıyla şimdikiler arasında ne fark var? Eğitim fakülteleri bu işin
neresindeydi, şimdi nerede duruyorlar? Teşhis ve tedavi burada kendini
göstermiştir. Alanında uzman, sözde liyakat sahibi olduğu için önemli mevkilerde
olan akademik dünyamız sınıfta kalmıştır. Hastamızın durumu daha da
ağırlaşmıştır. Hastayı her seferinde değerlendiren birimlerin gördükleriyle
işin mutfağındaki öğretmenlerin, velilerin, öğrencilerin yaşadıkları hiçbir
dönemde uyuşmadı/uyuşmuyor da. Ya şimdi…
Haydi Bismillah! İddialıyız hem de hiç olmadığımız kadar, denerek yeni,
yepyeni bir müfredatın kapıları açıldı. İsim son derece iddialı “TÜRKİYE
YÜZYILI MAARİF MODELİ”. Eğitimde kısa aralıklarla müfredat
değişiklikleri yapılmasının ihtiyaçtan kaynaklandığı belirtiliyor. Tamamen
kendimize has olarak nitelenen bu müfredat çalışması elbette değerlidir.
Mükemmel bir maket uçak yapıp da uçmasını beklemek gibi bir mantık umarım
oluşmamıştır. Ekonomide olduğu gibi eğitimde de “Yapısal Reformlar”
dediğimiz köklü değişimler yapılmadan, yenilenmenin temele hiçbir katkısı
olmaz. Çürük bir binanın dış cephesini yenilemenin; binanın
sağlamlığına bir katkı sunmadığı gibi, binanın içinde yer alan
öğretmenin ve öğrencinin de mutlu olmasına katkı sunmayacaktır. Esas olan şey
içeriğinde bireye doğrudan etki edecek yapısal reformların yer alıp
almadığıdır.
Daha en başından başlarsak eğitim öğretim sisteminin merkezine neyi
koymalıyız? Şüphesiz eğitimcilerin çok iyi bildiği ancak çoğu zaman görmezden
geldiği en önemli varlığımız olan çocukları tabi ki. Tüm sistem onu merkeze
alarak yapılandırılır. Peki, merkezimize aldığımız çocuğun bir de bilimsel
anlamda biyolojik ve pedagoji gelişimiyle ilgili detayları her yönüyle biliyor
muyuz? Bununla birlikte “Çocuğa Görelik” ilkesini ne oranda sisteme
işliyoruz? Bilim ile sistemin anlayış ve inanç yapısı arasındaki çatışma burada
karşımıza çıkıyor. Burada yapılan tercih aynı zamanda hastalığa uygulanacak
tedaviyi de belirlemektedir. Bilimin asla kabul etmediği ancak beraber hareket
etmeye zorlayan anlayışlar; hurafelerle beslenen, gerici, yobaz, bireyi
karanlığa sürükleyen yol ve yöntemleri bilimselmiş gibi yutturmaya
çalışmaktadır. Bu durum çoğu zaman korku ve kaygılar yaratılarak bilimin önüne
geçecek boyutlara ulaşmaktadır. Eğitime, bilime, pedagojiye ve çocuk
masumiyetine aykırı bu uygulamalar normalleştiriliyor. Buna karşı dile
getirilen her türlü fikir baskılanarak dışlanarak pasifize ediliyor. Maalesef
geçmişten günümüze her zaman kendimize özel durumumuz olduğu mazereti dayanak
yapılarak sözde merkeze koyduğumuz çocuğun; hak ve eşitliğe dayalı, laik, insan
haklarına saygılı, iyi, doğru ve bilimsel bir eğitim alması göz ardı
edilmiştir.
Yeni müfredatta da, bir öncekinde de adı seçmeli olup da çocuklara
seçtirmediğimiz sözde seçmeli derslerden tutun da farklı inanç ve etnik
yapıdaki öğrencilerimizi ötekileştiren hatta yok sayan bir program uygulanmış
ve uygulanmaya devam edecektir. Temel değerlerin başında olan “özgürlükler
(hele de ifade özgürlüğü), empati, sorgulama” değerleri yeterince
vurgulanmamıştır. Varmış gibi yapılıp ancak özde olmayan bu değerler sürekli
baskılanmaktadır. Korkularımız ve kaygılarımızın yanı sıra kendimize has
mazeretler sarmalına dayanılarak seçmeli dersleri seçme özgürlüğü dahi
öğrencilerimizin elinden alınmıştır. Daha radikal ifade etmek gerekirse;
Türkiye Cumhuriyetindeki tüm resmi devlet okullarında seçmeli dersler
içerisinde kendi hür iradesiyle derslerini seçen bir öğrenci veya dersi
seçtiren bir okul var mıdır? Bunun cevabını verebilecek bir yetkili dahi
çıkmayacaktır. Biliyoruz ki sistem, alt yapı çalışmaları olmadan
hazırlanmıştır. Mazeretler öne sürülerek toplumun bir bölümünün bazı değerleri,
herkesin değeri olmak zorundaymışçasına dayatılıyor. En temel çelişki de burada
karşımıza çıkıyor. Erdemli birey yetiştirme hedefiyle tanıtılan müfredat daha
en başında bu yönleriyle sınıfta kalmaya adaydır.
Biliyoruz ki, çocuklarda özgüven sağlayacak temel adım soru sormak,
dolayısıyla her şeyi sorgulayabilmesidir. Bazı somut örnekler üzerinden eğitime
dair değer atfedilen ancak uygulamada karşılığı olmayan hangi ilkelerin
kaldırıldığını görebiliriz. “Bu seçmeli dersi ben seçmedim ki,”
ifadesinin karşılığını “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” içerisinde
bulabiliyor muyuz? Bu sorunun yanıtını hepimizin düşünmesi
gerekiyor. Birilerinin çocuğun yerine seçmeli dersleri seçmeyi
düşünmüş olması, ilgi alanının önemsenmediğinin, hayallerinin, merakının, hatta
birey olarak yok sayıldığının göstergesidir. Çocukların hemen her
şeyi rahatlıkla ve açıkça sorgulamasının önünü açacak açılımların yeni
müfredatta vurgulandığı pek söylenemez. Sorgulamayan, cevap arayamayan çocuklar
yanlış olsa da hemen her şeyi kabullenmek zorunda kalır. Bu kapsamda felsefe
alanını her sınıf düzeyine yaymak esasken bunun da göz ardı edildiği
söylenebilir. Çocuk masumiyetiyle birlikte sosyolojik gerçekliğimiz yok
sayılarak dayatılmış çaresizlik içerisinde yeni model uygulamaya girecektir.
Oysa ülkenin geleceğini inşa edeceğimiz çocuklar üzerinde kuyumcu titizliğiyle
çalışmak gerekirken kendilerini uzman olarak niteleyen samimiyetten uzak
yetişkinlerin bilimden, eşitlikten, adaletten, liyakatten, ülkenin
sosyo-ekonomik gerçeklerinden uzaklaşarak ideolojik saplantılar ve korkularla
çocuklar üzerinde denemeler yapması asla kabul edilemez.
Ülkede yıllarca süslü, popülist söylemlerle kendi gerçekliğimiz görmezden
gelinmiştir. Ülkenin kaynakları yıllarca bilim dışı uygulamalara harcanarak
heba edilmiştir. En önemli kaynak ise geleceğimizi oluşturan çocuklarımızın
kaybıdır. Hayatta çoğu şeyin telafisi mümkünken kaybedilmiş bir neslin
geleceğe dair umut ve hayallerin telafisi mümkün değildir. İşte çocuk
hassasiyeti maalesef burada kendine yer bulamadı. Korku, kaygı ve ideolojik
saplantılar hemen her şeyin önüne geçti. Bu da özellikle eğitimin üçlü sacayağı
olan öğretmen, öğrenci ve velinin eğitime dair özverisini, samimiyetini
gölgeledi. Bu üçlüdeki duygusal çöküntü de en az toplumsal çürüme
kadar kolay toparlanacak bir olgu değildir. Bugün öğretmen, veli ve öğrenci
merkezli bir anketler düzenlendiği takdirde bu çöküntünün boyutları çok net
görülecektir.
Toplum yapısı içinde ekonomik ve sosyal çürümenin eğitim alanına yansıması
tek başına müfredatla çözülecek boyutlarda değildir. Bir önceki müfredat
çalışmasında da benzer korkular görülüp değişikliklerle birlikte restorasyonlar
yapılmıştı. Geldiğimiz nokta da bu çalışmaların beklenen hedeflerin çok
uzağında olduğu görüldü. Öngörülerle birlikte tanıtımı yapılan ve formatörler
vasıtasıyla öğretmenlere seminer verilen “Türkiye Yüzyılı Maarif
Modeli” ile uzun vadeli hedefler belirlenerek bir vizyon
oluşturulmaya çalışılmıştır. Peki, bu modeli uygulayacak olan öğretmenlere
verilen üç günlük eğitim sonrasında; eski adıyla ‘kazanım’ yeni adıyla ‘öğrenme
çıktısı’ olarak neler değişti. Özellikle de öğretmenlerin kullandığı ve takip
ettiği sosyal medyada platformlarında yer alan, abartısız ifade ediyorum,
binlerce değerlendirme; değişen çok şeyin olmadığı/olmayacağı yönündedir. Hatta
bu seminerleri veren uzmanların dahi serzenişleri olduğu ifadeleri de
azımsanmayacak orandadır.
Eğitim camiasının ve öğrencilerin asıl rahatsız olduğu hususlara bu model
çözüm bulabilmiş midir? Elbette kolaylaştırıcı ve çağın gereklerine uygun bazı
değişiklikler kabul edilebilir. Ancak öğretmen, öğrenci ve veliyi doğrudan
ilgilendiren temel yapısal sorunları görmezden gelmek, çözümsüz bırakmak bu
yeni modele olan inancı zayıflatmaktadır. Yapısal beklentilerin karşılanamamış
olması aynı zamanda müfredatın mükemmelliğine olan inancı baştan sarsmaktadır.
Ayrıca bu modele dair önemli akademisyenlerin ciddiye alınacak raporlanmış
eleştirel çalışmaları da vardır. İlerleyen dönemlerde bunların değerlendirilip
değerlendirilmeyeceği ise muallaktır.
Yapısal reformlar kapsamında eğitim kurumlarının özellikle de büyük
şehirlerin fiziki yapıları ciddi alınacak oranda
yetersizdir. Yapılan hazırlıklar çocukların yaşına, biyolojik
gelişimine ve ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaktır. Sınıf
mevcutlarının fazla olması, çoğu okulda ikili eğitim yapılması,
iklim şartları, heterojen yani birbirinden farklı nüfus yapısı, ulaşım/servis
sistemi gibi eğitimi doğrudan etkileyen nice faktör müfredatın önünde çelikten
duvardır. Bununla birlikte kimilerine göre sistemin Süpermen’i kimilerine göre
de Don Kişot’u öğretmenin toplum yapısı içerisindeki statü ve saygınlığını
yitirmesi, yakışır oranda ücret gibi faktörlerin yanında ideolojilerden
arındırılmış liyakat sahibi yöneticilerin belirlenmesi ciddiye alınmalıdır.
Hazırlanan müfredatın niteliği elbette önemlidir. Ancak dünyanın en iyi
müfredatının veya modelinin hazırlanmış olması bunun tam manasıyla uygulanacağı
anlamına gelmez. Kurumlarla birlikte öğretmen ve öğrencilerin de motivasyonu
aynı oranda hazır mı? Örneğin; verimli olmadığı bilinmesine rağmen ikili eğitim
yapan okullarla yapmayan okulların aynı müfredatı aynı zamanda işlemek
dayatılmış çaresizliktir. Öğrencinin biri 09.00’da diğeri 07.00’de derste olmak
zorundadır. Okula gitmek için en iyi şartlarda 06.00’da uyanmak zorunda kalan
bir ilkokul çocuğuna hangi müfredat iyi gelebilir? Geçim sıkıntısı yaşayan,
kirayı ödemekte zorlanan bir eğitimci için mükemmel müfredat ne anlam taşır?
Hayata tutunmaya çalışan ücretli öğretmenlerin durumu ise içler acısıdır.
Bununla birlikte okulunda ödeneği, hizmetlisi, güvenliği olmayan veya yetersiz
bütçeyle çırpınan idealist, liyakat sahibi idarecilerden bu yeni modeli
sağlıklı yürütmesini beklemek ne kadar gerçekçidir?
Yeni bir eğitim modeli geliştirilirken eğitimi doğrudan etkileyen
unsurların da dikkate alınması gerekiyor. Eğitim alanı dışında da bir hayatı
olan öğrencilerimizin ve velilerin etkilendiği birçok unsur vardır. Çocukların
yenilenmeyi hayatın tüm alanlarında hissetmesi önemlidir. Dış faktörlerin
öğrenciler üzerinde okuldan daha etkili olduğu su götürmez bir gerçektir. Bunu
göz ardı etmeden tüm paydaşların sorumluluk üstlenmesi
kaçınılmazdır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte cep telefonu, internet,
televizyon gibi birçok araç çocuğu olumlu olduğu kadar olumsuz da etkileyebilmektedir.
Değişime dair atılan adımlar hayatın her alanında kendini hissettirebilecek
nitelikte programlarla desteklenmelidir. Özellikle yönetici vasfı taşıyanlarla
birlikte siyasetçilerin; bilim, sanat ve spor insanlarının, sosyal
medya fenomenlerinin, pek çok alanda öne çıkmış şahısların üslup ve
söylemlerinde son derece hassas olmak zorunda oldukları
unutulmamalıdır. Yoksa öğretmenin tek başına, okul ortamında,
erdemli birey yetiştirme hedefi sadece bir müfredatla üstesinden gelebileceği
bir durum değildir. Hele hele Türkiye gibi heterojen yani farklı etnik yapı ve
kültürlerin bir arada olduğu, hatırı sayılır oranda mültecinin yaşadığı bir
toplumda ayrıştırmadan, dayatmalar yapmadan, kimsenin kendini öteki
hissetmeyeceği ortak dile ve eğitim modeline ihtiyaç vardır.
Bilinmeli ki müfredatlar tek başına ilaç değildir.
Öncesinde bunu destekleyecek temeller sağlama alınmalıdır. Eğitime dair iş ve
işlemlerde tüm paydaşların eşit olmasa da birbirine yakın şartlarda kendi
sosyolojik yapısına uygun, bilimsel ve tamamen çocuk gerçekliğine uygun şekilde
düzenlenmelidir. Yapısal çözümler ortaya kondukça eğitimcilerin de geleceğe
dair inancı da iradesi de yeşerecek, meyvelerini de tüm ülke toplayacaktır.
Böylece memleketin çocukları her türlü kaygı ve korkudan azade çağdaş uygarlık
seviyesine ulaşmış olacaktır.
5 Yorumlar
Kutluyorum sizi. Adil BAŞOĞUL.
YanıtlaSilMİLLİ EĞİTİMİN TEMEL FELSEFESİ VE UYGULANACAK TEMEL ÇERÇEVE PLAN
YanıtlaSil1. Milli eğitimi, tam bağımsız ve bilimsel demokratik sisteme anayasa ile bağlamak.
Bunun için milli eğitimi devlet işleyişi haline getirip siyasetin etkisinden kurtarmak.
Milli Eğitim Bakanlığı'nı Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Başkanlığı’na ivedilikle dönüştürmek.
2. Eğitime yerel yönetimlerin, eğitimle ilgili sivil toplum örgütlerinin, sanayi örgütlerinin, ziraat birliklerinin yerel halkın ve ailelerin katılımı sağlanacak.
3. Bütün eğitime destek veren vakıf ve kurumlar Milli Eğitim Seferberliği Başkanlığı altında toplanacak. Eğitim için bir araya gelmiş ve dağınık yapılan yardımlar genel plan ve program dahilinde en kısa zamanda en büyük yararı sağlayacak şekilde düzenlenip uygulanacak.
4. Milli eğitimin bütün kademeleri ve özel nitelikli okullar için eğitim programına uygun dijital ve basılı eğitim programları ve kitapları hazırlanacak. Genel olarak teorik ders sayıları azaltılarak. Uygulamalı yaparak ve yaşayarak öğrenme modeli uygulanacak. Eğitimin her kademesinde okul özelliğine göre dersler olacak. Ders sayısı az olacak. Mesleki ve bilgi gelişimi için uygulamalı derslere ağırlık verilecek.
5. Milli eğitimin her kademesindeki çocuklarımızın dengeli ve sağlıklı beslenmeleri için maddi durumu iyi olmayan çocuklarımızın parasını bakanlıkça karşılanmak üzere maddi durumu iyi olan ailelerden ve yardımlar ile bağışlardan sağlanan gelirlerle ihtiyaca göre bir veya iki defa beslenme saati uygulanacak.
6. Kırsal kesimde ve köylerdeki çocuklarımız için eğitim zamanları ve programları en verimli ve yararlı olacak şekilde planlanıp uygulanacak. Köylere okul öncesi eğitimi öncelikle ve acilen götürüp 2 – 6 yaş arası çocuklarımızın gelişimi ve eğitimi kademeli olarak kesinlikle sağlanacak.
7. Kırsal kesim ve köylerdeki 5 yıllık ilkokul ve 3 yıllık ortaokul eğitim kurumları en verimli ve yararlı şekilde çalıştırılacak. Olanağı olmayan köyler ve kırsal kesim çocuklarımız bölge parasız yatılı okullarında en iyi eğitimi en iyi yetişmiş öğretmenleri tarafından verilmesi sağlanacak.
8. Kur’an kursları binaları ve yurtları, yüksek okul binaları ve yurtları ile her kademedeki özel okullar, dershaneler ve etüt merkezleri Milli Eğitim Başkanlığı’na devredilecek.
9. 2 – 6 yaş arası okul öncesi eğitilen ve her türlü testten geçirilen çocuklarımızın yetenek, zeka, bilgi, ilgi ve özel durumlarına göre özel okullar kurulacak.
10. Özel liseler öncelikle ve kademeli olarak özel üniversiteler tamamen devlet üniversitesi haline getirilecek. Eğitim kalitesinden asla taviz verilmeyecek.
YanıtlaSil12. Eğitim programını tamamlayan öğretmenler arasından kişilikleri uygun olanlar seçilecek. Bu seçkin öğretmenler geleceğin nesli çocuklarımızı en iyi şekilde eğitmek ve yetiştirmek için özel eğitim görecekler. Bu şekilde yetişen öğretmenler milli eğitim seferberliği planı kapsamında ilgili görev yerlerine gönderilecek ve görevlerini en iyi şekilde yapacak.
13. Her okul, okul müdürünü ve okul müdür yardımcılarını okul içinden bağımsız ve demokratik gizli oy ve açık sayım ile seçecek.
Okul müdürleri de ilçe milli eğitim müdürlerini, ilçe milli müdür yardımcılarını ve ilçe şube müdürlerini aynı seçim sistemi ile seçecek.
İlçe milli eğitim müdürleri de il milli eğitim müdürlerini, il milli eğitim müdür yardımcılarını ve il milli eğitim şube müdürlerini aynı seçim sistemi ile seçecek.
İl milli eğitim müdürleri de milli eğitim başkanı, milli eğitim başkan yardımcılarını ve milli eğitim şube müdürlerini aynı seçim sistemi ile seçecek.
Bu süreç bir ayda ve okulların tatil olduğu yaz döneminde yapılacak.
Her ay ilçe ve il eğitim kongreleri yapılacak.
Milli Eğitim Büyük Kongresi yılda iki defa yapılacak.
Kongrelerin amacı milli eğitimin gününü değerlendirmek ve daha da geliştirmek için yapılması gerekenler.
Mustafa Kemal ATATÜRK’’ün dediklerini uygulamak bilimsel ve akılcı bir milli eğitim için şarttır.
“…Efendiler, buraya kadar sözünü ettiğim hususlar milletin maddi kuvvetlerini geliştirme ve yükseltme önlemleridir. Ancak, insanlar yalnız maddi değil, özellikle bu maddi kuvvetlerde bulunan manevi kuvvetlerin etkisi altındadır. Milletler de böyledir. Manevi kuvvetler ise özellikle ilim ve irfan ile yüksek bir surette gelişir. Bu sebeple; hükümetlerin verimli ve en önemli görevi maarif işleridir. Bu işlerde başarı sağlamak için öyle bir program izlemeye mecburuz ki, o program milletimizin bugünkü durumuyla sosyal hayatın ihtiyaçlarıyla, çevre şartlarıyla ve çağın gerekleriyle tamamen orantılı ve uyumlu olsun. Bunun için büyük, hayali ve karışık görüşlerden tamamen uzaklaşarak gerçeklere etkin bir şekilde bakmak ve el ile dokunmak gerekir. Girişilecek şeyin neden ibaret olduğu ancak bu suretle kendiliğinden ortaya çıkar.
Efendiler asırlardan beri milletimizi yöneten hükümetler, maarifin yayılması isteğini açıklaya gelmişlerdir. Ancak bu isteklerine ulaşabilmek için doğu ve batıyı taklitten kurtulamadıklarından sonuçta milletin cehaletten kurtulmamasına sebep olmuşlardır. Bu üzücü gerçek karşısında, bizim izlemeye mecbur olduğumuz maarif siyasetimizin temel esasları şöyle olmalıdır: Demiştim ki; bu ülkenin asıl sahibi ve toplumumuzun temel unsuru köylüdür. İşte bu köylüdür ki, bugüne kadar maarifin nurundan yoksun bırakılmıştır. Bu yüzden bizim izleyeceğimiz maarif siyasetinin temeli, önce var olan cehaleti ortadan kaldırmaktır…
…Bir taraftan cehaletle uğraşırken bir taraftan da memleket evladını, sosyal ve iktisadi hayatın doğrudan etkili ve yararlı bir unsuru kılabilmek için gerekli olan ilk bilgileri uygulamalı bir tarzda vermek maarifimizin esasını teşkil etmelidir.”
Diyerek genel milli eğitimin çerçevesini çizmiştir.
Bize düşen görev bunu çağımıza ve koşullara uygun bilimsel eğitime uygulamaktır.
Bu kongrelere öğretmenler, idareciler, uzmanlar ve eğitim ile ilgili kurum veya kuruluş temsilcilerinin katılımı sağlanacak.
Böylece kimse liyakati ve desteği olmadan yönetici kademelerine ulaşamayacak. Siyasî tercih ve adam kayırma ile milli eğitim bozulmayacak.
14. Evlilik öncesi eğitim her yönüyle bilimsel yapılacak. Ebeveyn eğitimi ahlak, davranış, ruh sağlığı, cinsellik, ev ekonomisi, çocuk bakımı, çocuk sağlığı, gelişimi, yetiştirilmesi , sosyal haklar ve sorumluluklar, sosyal ilişkiler konularında etkili, yararlı, sürekli ve bilimsel eğitim verilecek.
Bu eğitimi almayan ve sertifika sahibi olmayan resmi nikahlı evlilik yapamayacak
18. Çocuklarımız 2 yaşından itibaren birlikte işbirliği içinde çalışacak. lı ve olumlu davranış kazandıracak ve uygulayacak şekilde eğitilecek.
YanıtlaSilÇocuklarımız; ilgi, yetenek ve zeka olarak öncelikle bilimsel tarafsız tespitleri yapılacak.
Çocuklarımız tüm bu eğitimlerin ve tespitlerin sonucunda hangi okula ve hangi eğitimi alması gerektiği bilinerek yönlendirilecek. çocuklarımızın ruh sağlığı, ahlak, davranış, bedenen sağlıklı gelişimi, zeka, yetenek, bilgi, kültür, sanat vs. tam ve doğru gelişmeleri için özel öğretmenler ve eğitim uzmanları çalışacak.
Çocuklarımızın her yönüyle tam gelişmesi ve eksiklerinin tamamlanması için oyunla, yaşayarak ve yaparak bilimsel eğitim verilecek.
Her çocuğumuz için özel dosyalar eğitim uzmanları tarafından tutulacak.
Bu özel dosyaları okul değerlendirme kurulu inceleyip değerlendirecek.
Bu değerlendirme sonucuna göre kurul her çocuğumuz için ayrı ayrı sonuç ve yönlendirme raporları hazırlayacak.
Bu raporlara göre çocuklarımızın gideceği okullar belirlenecek.
Çağımızın ve ülkemizin ihtiyaçları göz önüne alınarak uygulamalı ve bilimsel metotlarla çocuklarımız eşit şartlarda eğitilecek. Çocuk merkezli ve esnek eğitim içeriği uygulanacak.
İlkokulun ilk 3 yılında sınavsız eğitim olacak. Ama çocuklarımızın ruh sağlığı, ahlak, davranış, bedenen sağlıklı gelişimi, zeka, yetenek, bilgi, kültür, sanat vs. tam ve doğru gelişmeleri için özel öğretmenler ve eğitim uzmanları çalışacak.
Çocuklarımızın her yönüyle tam gelişmesi ve eksiklerinin tamamlanması için oyunla, yaşayarak ve yaparak bilimsel eğitim verilecek.
Her çocuğumuz için özel dosyalar eğitim uzmanları tarafından tutulacak.
Bu özel dosyaları okul değerlendirme kurulu inceleyip değerlendirecek.
Bu değerlendirme sonucuna göre
YanıtlaSilÇocuklarımızın her yönüyle tam gelişmesi ve eksiklerinin tamamlanması için oyunla, yaşayarak ve yaparak bilimsel eğitim verilecek. PISA test ve ölçüm teknikleri örnek alınarak ama bizim çocuklarımıza ve ülkemize uygun dünya ile yarışır ve dünyaya örnek olacak bilimsel ölçme ve değerlendirme testleri ve yöntemleri geliştirilecek.
İlkokul bitirme sınavları yapılacak.
Başarısızlık değil başarı ölçülecek ve başarılı olunması için her şey yapılacak.
Her çocuğumuz için özel dosyalar eğitim uzmanları tarafından tutulacak.
Bu özel dosyaları okul değerlendirme kurulu inceleyip değerlendirecek.
Bu değerlendirme sonucuna göre kurul her çocuğumuz için ayrı ayrı sonuç ve yönlendirme raporları hazırlayacak.
Bu raporlara göre çocuklarımızın gideceği liseler belirlenecek.
Lise eğitimi 4 yıl olacak ve ülkemizin ihracına göre meslek garantili eğitim verilecek. Öğrenci merkezli ve esnek eğitim içeriği uygulanacak.
Çocuklarımızın ruh sağlığı, ahlak, davranış, bedensel sağlıklı gelişimi, zeka, yetenek, bilgi, kültür, sanat vs. tam ve doğru gelişmeleri için özel öğretmenler ve eğitim uzmanları çalışacak. Çocuklarımızın her yönüyle tam gelişmesi ve eksiklerinin tamamlanması için oyunla, yaşayarak ve yaparak bilimsel eğitim verilecek.
Çağdaş Enstitü şeklinde sanayi, ziraat , hayvancılık, sağlık, bilgisayar, uzay bilimleri, sanat, spor vs. alanlarda uygulamaya ve çalışmaya dayalı bilimsel eğitim verilecek.
Lise bitirme için her dersten bitirme sınavları, projeleri ve tezleri yapilacak.
Çocuklarımız ülke ihtiyacı öncelikli olarak iş ve meslek garantili tam yetişmiş ve donanımlı yetiştirilecek. Bunlar için devlet planlama kurumu ve istatistiklerinden görüş ve rapor alınacak.
Her çocuğumuz için özel dosyalar eğitim uzmanları tarafından tutulacak.
Bu özel dosyaları okul değerlendirme kurulu inceleyip değerlendirecek.
Bu değerlendirme sonucuna göre kurul her çocuğumuz için ayrı ayrı sonuç ve yönlendirme raporları hazırlayacak.
Bu raporlara göre çocuklarımızın çalışacağı meslek ve iş kolları ile gideceği üniversiteler ve bölümleri belirlenecek.
Liseyi bitiren çocuklarımızın %90 kadarı hemen hayata atılacak ve uzman olarak yetiştikleri alanda iş ve meslek garantili hayatını sürdürecek.
Bilgi, kültür, mesleki , yetenek ve başarısına göre çok özel ve seçkin çocuklarımız üniversitelerin kendi alanlarına yönlendirilecek.
19. Her üniversite bu şekilde referanslı gelen çocuklarımızı kendi bünyelerinde değerlendirme sınavına tabii tutacak. Bu sınavda da başarılı olan çocuklarımız üniversitenin ilgili fakültesi ve bölümüne alınacak.
Üniversitede eğitim çok seçkin ve zor olacak. Dünya ile entegre ve tamamen bilimsel gelişme, bilgi üretme, teknoloji geliştirme, icatlara yönelik az sayıda öğrenciye çok kaliteli bir eğitim verilecek. Öğrenci merkezli ve esnek eğitim içeriği uygulanacak.
Üniversitelerde ülkemizin ihtiyacını karşılamak için hangi meslek grubunda ne kadar uzman yetişmiş eleman gerekiyorsa ona göre alım yapılacak.
Üniversiteden mezun olanlar da hemen uzmanı olduğu alanda çalışmaya başlayacak.
Eğitim kademesinin her aşamasında eleme yapılacak.
Her elenen kategorideki çocuklarımız yetenek, bilgi ve kişiliğine uygun mutlaka hayatını sürdürecek mesleğe ve işe başlatılacak.
Daha iyi ve daha kaliteli hayat sürmek isteyenler ve her şeyiyle bunu hak edenler eğitimin en üst basamağına kadar çıkma fırsat ve imkânı sağlanacak.
20. Gelişmiş ülkelerdeki eğitim sistemleri, felsefeleri ve uygulamaları güncel izlenecek. Gelişmeler bizim sistemimiz ve ülkemize uygun ise uygulanacak. Özellikle Türk devletleri başta olmak üzere eğitim konusunda bütün devletlerle ülkemiz, eğitim sistemimiz ve çocuklarımız yararına her alanda iletişim kuracağız, iş ve güçbirliği yapacağız.
Adil BAŞOĞUL...