Emeklinin tanımı: Resmiyette ve sözlükte 'çalışma hayatı sona ermiş kişi' diye geçmektedir.
Emeklilik dönemini tanımlayalım: Dinlenmek, keyif almak, sevdiklerine
zaman ayırmak için planlanan çalışma hayatının bitmesiyle başlayan dönemin adı.
Türkiye’de emekli ve emeklilik: Resmi çalışma hayatının bitmesiyle yeni
iş arayışına başlamış, hâlâ vergi veren, torun büyüten, huzur ararken huzurevi
fiyatlarına takılan vatandaş.
Yaşamı
gerçekten anlamlı kılan şey, sabah gidip akşam döndüğün işten öte, o işin
dışında kalan zamanlarda neler yaptığın, kendine, sevdiklerine, hayata ne
kattığındır. Çalışma hayatı bir zorunluluktur çoğu zaman, bir geçim kaynağıdır,
ama ruhu doyuran şey o “boş zaman”
diye küçümsenen anların içini nasıl doldurduğundur. İşte emeklilik de tam bu
noktada bir dönüm noktasıdır aslında. Yıllarca “bir gün emekli olursam...” diye kurduğumuz cümleler, ertelenen
hayaller, hep ötelediğimiz o küçük ama derin istekler...
Tüm bunlar,
emeklilikle birlikte önümüze serilir. Ama işin tuhafı, eğer insan o güne kadar
ne istediğini, ne sevdiğini, neyle mutlu olacağını hiç düşünmemişse veya sadece
hayalini kurmuşsa emeklilik bir özgürlük değil, boşluk gibi gelir. Bu yüzden
yaşamı anlamlı kılmak, sadece çalışmakla değil, çalışmanın dışında kalan sürede
kim olduğunla ilgilidir. Emeklilikse bu kimliği artık serbestçe yaşama
fırsatıdır — tabii eğer şartlar izin verirse. İşte bu şartları kim, kimler, nerede, nasıl elde eder, etmiştir veya edememiştir. Tüm mesele burada
karşımıza çıkıyor. Devlet ve hükümetler, işçiler, memurlar, çiftçiler, cümle
vatandaşlar bu işin neresinde?..
Emeklimiz vergisini
yine öder, hem de düzenli hayatta aksatmaz. Sıra bekler, bir de üstüne itina
ile “artık yerinizi gençlere bırakın” azarı işitir. Kısacası bizde emekli
olmak, “sosyal güvenlik” değil, “sosyal gerçeklik”tir. Ve bu gerçeklik ne yazık
ki yoksulluktur, çaresizliktir, suskunluktur. Ama bir umut vardır hâlâ: Torunun
"Dede sen küçükken ne alıyordun emekli maaşıyla?" sorusuna cevap
verememek. Çünkü ne anlatırsan anlat, gülüp geçecek o çocuk. Ve haklı da
olacak.
“Emekli Olmak mı dediniz? Türkiye’de
mi?”
Çalışılan
süreçte “emekli olmak” kulağa nasıl da huzurlu geliyor değil mi? Hani şöyle
sabahları kuş sesleriyle uyanılan, gazeteyle kahvaltı yapılan, torun sevilen,
arada bir memleketin güzel sahillerinde bir otelde tatil yapılan bir hayat… Ah
ne güzel bir tablo… Ancak bu tablo bizim yerli ve milli emeklilerimiz için
biraz fazla hatta hayal ürünü kalıyor. Çünkü Türkiye’de emekli olmak, “hayatın
tadını çıkarma” evresi değil; hayatla cebelleşmenin yeni bir versiyonu.
Mesela
bırakın emekli maaşını emekli ikramiyesiyle neler neler yapılır değil mi? Kurulan
hayalleri gerçekleşir mi dersiniz? Ev almak, uçmayalım hadi, araba desen o da
zor. Hadi onu geçtik, “bir hafta Ege’de deniz kenarı bir otelde tatil yapayım”
desen, o olur işte.
Emeklilik,
Avrupa’da “hayatın ödülüdür”. Yıllarca çalışmanın karşılığıdır. Bizde ise
“ikinci mesainin başlangıcıdır.” Sahi, Avrupa’dan gelen emekli Antalya'da beş
yıldızlı otelde keyfine bakıp mis gibi tatilini yaparken bizimki bir minibüs
yolculuğuna hasret. O minibüsün şoförü de muhtemelen bir başka emekli. Tatilin
adı da “torun bakma nöbeti” olma ihtimali de hayli yüksek.
Bizde emekli
neden çalışır? Gözü mü doymaz bu insanların? Yoksa yıllarca prim yatırdığı
sistem kendisine insanca bir yaşam hakkı tanımadığı için mi? Sormak lazım değil
mi? Neden , neden, neden? Parklarda sabah yürüyüşünü değil de, markette ek iş ve
ucuz ürün kovalamayı tercih ediyor.
Bakın,
Avrupa’da emekli olunca insanlar dünya turuna çıkıyor. Bizde? Emekli maaşıyla semtteki
market turuna çıkmak bile lüks. En ucuz ayçiçek yağıyla, patates bulma telaşı
sarar. Diğer emeklilerle anında istişare… Kim nerede ne yakalarsa artık. Türkiye’de
emekli olmak, artık bir meslek grubu gibi değerlendirilmeli. Hatta SGK’ya yeni
bir kod önermekte fayda var: “Aktif Emekli – 7/24 Müsait.”
"Emekli
çalışıyor çünkü üretken kalmak istiyor" diyor yandaş yalaka takımından bazıları
–haaa bunu söyleyen emekliler de yok değildir!” Yahu adam zaten 40 yıl üretmiş, hala mı
üretkenlik? Bu ne çalışkanlık değil mi? Emekli ikramiyesiyle yatırım yapan
varmış eskiden, şimdi aynı ikramiyeyle anca doğalgaz kombisi alırsın. Yanında
dört teker alıp takarsan bir araban dahi olur.
Ama dert değil! Çünkü emeklimiz fedakârdır, gururludur. Vatan millet
devlet dediniz mi akan sular durur. En sevdiğimiz emekli türüdür. Hakkını
değil, hak ettiğini değil ona uygun görüleni kabul edip çekilir kenara. Yeni iş kovalar o da olmazsa çoluk çocuğuna
el avuç açar. Evlatlar bugünler için emeklilikte çıkmalı karşılarına değil mi?
Ve en
güzeli; herkes hâlâ “emekli olunca rahat
edersin” diyorlardı birileri bıyık altında sinsi bir gülümsemeyle. Evet,
doğru. Rahat edersin… Çünkü hiçbir şey beklememeyi öğrenmişsindir artık. Emekli
ikramiyenin yanında ‘SABIR’ emekli
maaşının yanında da ‘ŞÜKÜR’
veriliyor. Emekliler biliyor ki kanaatkâr olmanın verdiği iç huzuru başka hiç
bir şeyden alamayacaklarını. Böyle olunca insan otomatik olarak rahatlıyor
zaten.
Emeklilik,
bir insanın ömrü boyunca “yaşamak için
çalıştım, artık yaşamalıyım,” diyebilmesi gereken bir dönemdir aslında.
Fakat Türkiye’de emekliler için bu denklem çoktan tersine dönmüş durumda. Bugün
birçok emekli hâlâ pazarda tezgâh açıyor, taksiye çıkıyor, güvenlik görevlisi
oluyor ya da torun bakarak evin yükünü omuzluyor. Sorulsa, “emekli oldun artık rahat et” denir ama geliriyle bir ayı bile zar zor
çıkarır. Hâl böyle olunca, yaşamak için çalışmak artık bir zorunluluk değil,
bir hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor.
“Çalışmak için mi yaşıyoruz, yoksa
yaşamak için mi çalışıyoruz?” sorusu emekliler için trajikomik bir gerçeğe dönüşüyor. İşte
bu yüzden emekli olmak, övgüyle anılan bir dönemin değil, yeni bir sabır ve
dayanıklılık sınavının başladığı zaman dilimidir. Ülkemizde “emekli” kelimesi
çoğu zaman hak ettiği saygıyı ve refahı bulamayan, ama yılmadan yoluna devam
eden bir süper kahramanı simgeler. İşte tam da bu yüzden, emeklilik hayalleri
kurmak, bizde oldukça lükstür.
Evet evet;
Türkiye’de emekli olmak istiyorsan ya çok zengin olacaksın… Ya da mizah
anlayışını çok gelişmiş olacak. Yoksa krizlerle baş etmek mümkün olmayacak.

0 Yorumlar